24 Ekim 2011 Pazartesi

Paint it Black

Aklıma bile gelmezdi!
Van'da yaşayan insanların çoğu Kürt diye depremin intikam malzemesi yapılabileceği...
Herkesin içini sızlatan şehit haberlerinin denizfenerisalıverilmelerine kamuflaj edilebileceği...
Vatandaşların, TSK harekatlarında etkisiz hale getirilen teröristlerin cesetlerini görmek isteyebileceği...
Deprem gibi terör gibi konuların siyasi partiler arası politika malzemesi haline gelebileceği...
...aklımın ucundan bile geçmezdi.

"Kötülüğü öğrendim, ben de artık iyi neyetli biri değilim." diyor(du)m ama, anladım ki kötülük yolunda yemem gereken daha 4567 fırın ekmek var. Bu tip kişiler dururken, bana mı kalmış kötü kalpli olmak?

20 Ekim 2011 Perşembe

House of the Rising Sun

Bu sabah biraz neşelenmeye ihtiyacım var gibi gelince karşıma çıkan ilk tesadüfe sığındım: Komik Hayvan Videoları.
İlk video uykusunun arasında, gördüğü rüyanın etkisiyle, komik figürler yapan bir hemstırı konu ediliyordu. İkincisinde ise Feysbukta iki milyon takipçiye sahip olması sebebiyle dünyanın en sevimli köpeği ilan edilen Boo'nun "Best Of" albümü mevcuttu. İkisinin de günümü neşelendireceğine yürekten inanarak bastım oynat tuşuna.
Fakat ne hemstır uykusunda burnunu hemstırvari bir biçimde oynatmaktan ileri gidebildi; ne de Boo herhangi şirin bir cep boyu köpek olmaktan. Videolar bittiğinde daha neşeli bir insan olmam gerekirken hayalleri kırılmış ve kahırlanmış bir insandım.
Daha da hayvan videosu izlemem!

27 Eylül 2011 Salı

Happiness is a Warm Gun

İnsan hem kolay alışıyor değişenlere hem de kolaya alışıyor üşendikçe.
Daha çok okumalı diyorum mesela kendime ama beyni uyuşturan manasız diziler kolayıma geliyor. Daha fazla arşınlamalı sokakları diyorum her sabah ama aylık akbilin konforuna yeniliyorum akşamları. Daha çok üretmeli, yaratıcılık beslenmeli diyorum; lakin "yapılmışı var" diye fısıldıyor kulağıma kolaycı yanım.
Tembelliğe alışıyorum.
Harcamaya alışıyorum.
Kolaya kaçmaya alışıyorum.
Hala alışamadığım yegane şeyi de tembelliğimle alt edeceğim günlerin hayaliyle yaşıyorum.
O gün gelince ben de derim belki:
Dışı sevda içi zindan değilim artık.

23 Eylül 2011 Cuma

Cry of Mankind

Dünkü gri gökyüzü gidince hava açmış oluyor ya hani.
Külliyen yalan! Güz dediğin havaya değil sana gelir bir kere.
Bir kez gelince de kolayca gitmez. O  yüzden şöyle şeyler dinlemek lazım:

Havalar değil ama yeni kafalar açar belki.

8 Eylül 2011 Perşembe

Crystal Mountain

Bugün gereğinden daha fazla kahve içtim gibi bir his var içimde. Bakalım kalbimde çarpıntı, gözümde seğirti ya da en azından midemde bulantı gibi yan etkiler görebilecek miyim?
Domuz bünyesine sahip bir öküzümsü bağışıklık sistemim var ve -her ne kadar yareppi bin şükür dinimiz amin! diye düşünsem de- bazen bu duruma içerlemiyor değilim. Nedeni? Saçma görünebilir ama şöyle açıklamaya çalışayım:
Çümnkü ben de o narin ve kırılgan ve kibarca tutulup pamuklara sarılası kızlardan olmak istiyorum bazen. Çok kahve içince kalbim çarpsın, fazla sıcaklarda tansiyonum düşsün, çok soğukta burnum kanasın, ilgi çekebileyim, etrafımdakileri kendime pervane edebileyim istiyorum. Ama ne gezer?!?!
Düşüp bir yerini kanatınca gülmeye başlayan, halsizlikli bir grip geçirirken bile votka-redbull'u ilaç edip dansetmeye devam eden, kolay yanmayan bir esmer deriye sahip olan, alkol komasına girmedikçe bayılamayan, tansiyonu düşünce kendi tuzlu ayranını kendi yapan bir insan oldum hep. Böyle anlatınca çok iyi bir şeymiş gibi oldu ama küçük prenses hissiyatı ne menem bir şeydir, merak ediyorum arada.
İşin kötüsü bu yaştan sonra da kolay kolay değişmiyor bazı şeyler. Bunca yıldır artık nasıl alışmışsa çevremdekiler über dayanıklı yıkılmaz adam hallerime, biraz naz yapmaya kalktığımda "Ay ne oldu sana? Hiç böyle değildin! Git kendi aspirinini kendin al eczaneden..." filan demeye başlıyor. Yani sizin anlayacağınız, kimse benim uyduruktan prenses tavırlarımı yutmuyor!
Bu kadar kahve içince canım yanında çuklata çekmeye başladı. Ben şimdi bir koşu Karfur'a gidip kakao yüklemesi yapayım kendime en iyisi. Bakarsınız alerji filan olurum da ofiste bir ilgilenen olur...

P.S: İlgi çekme çabası orta yaş bunalımı gibi bir şey mi ki acaba?

7 Eylül 2011 Çarşamba

Eye of the Tiger

Bugün sol gözümde hatırı sayılır bir kaşıntı ile güne başladım.
Oysa ki bir önceki günün kapanışını, sümüklü burunlu selpaklı uyuma şeklinde yapmıştım.
Tüm veriler bir araya geldiğinde, orta dereceli alerjik semptomlara işaret etse de bunu sonuna kadar reddeceğim ve gözümü yasladığım çaylı pamuğun ardına gizlenmeyi sürdüreceğim.
Çünkü sorunların üzerine gitmektense, onları göz ardı etmenin daha etkili bir çözüm yöntemi olduğuna inanıyorum.
Misal, canımın isyan bayrağı çekip ÇALIŞMAK İSTEMİYORUM diye haykırdığı günlerde, gelen mailleri okumuyorum ve bu şekilde o işler kendiliğinden hallolmuş gibi hissediyorum. Gerçi sonra müşteriler taciz telefonları açmaya başlıyormuş ve şirkette adım ulaşılamayan insana çıkıyormuş ve iş dünyası bu tür hataları pek kaldırmazmış filan. (Bunları geçen ay, müdürümle başbaşa yaptığımız bir genel toplantı sırasında öğrendim.) Fakat varsın, olsun. Kovulmaktan korkacak halim yok herhalde!
Ne münasebetle?

11 Ağustos 2011 Perşembe

Reign in Blood

Hello mello ahali!
Ümit dolu girişimlerim olmuş olsa da meğer hiç becerememişim geri dönmeyi.
O yüzden -bu kez başarılı olacağını umduğum- yeni bir hamleyle bir kez daha selmlıyorum sizleri.

Şimdi oturup da eski yazıları şöyle bir gözden geçirince, üzülerek farkettim kendimi ne hala getirdiğimi. Evet, ergen ruhumu hiç inkar etmedim. Evet, hala her yağmur yağdığında "Yaşasın melankoli!" diye sevinenlerdenim. Evet, Kaybedenler Kulübü'nü Rexx'te bira içip ağlayarak izleyenlerdenim ve fakat, ergenliğin dahi bir raconu olmala diye düşünmekteyim. Sanırım ben birazcık(!) doz aşımına uğratmışım bunu ve farkına bile varamamışım üzülmekten. Olsun, varsın. Ziyanı yok! Döndük geldik işte netekim. Muhteşem farkındalığım ve ben, taptaze bir başlangıçla işte karşınızdayız!

Bugünlerde ağırlıklı gündemimiz, koli paketleme yöntemleri üzerine. Zira ufukta taşınmaca var. Hem de bir hafta gibi az bir sürede.
Taşınma kararından bu yana geçen günler: 4
Yeni eve dair kurulan hayaller: 1500
Hayal kurarken içilen sigaralar: 60
Şimdiye dek paketlenen koli sayısı: 0
Tablo böyle olunca, ufaktan bir panik dalgası yayılmaya başladı haliyle. Bir noktada konuyu daha cididyetle ele alıp kolilere gömülmem gerekecek. Lakin işten gelmiş yorgun bünyeye laf geçmiyor işte! Hele ki tüm hafta işten bezmiş yorgun bünyeye "Haftaiçi dinlendin am-ma, haftasonunu kutulama şenliklerine adayacaksın ey bünye! Kır kıçını, otur evinde!" deyince nasıl kaçacak delik arıyor bir görseniz... Gönül istiyor ki atsın kendisini barlar sokağına, bassın damarlara alkolü, gevşesin, gülümsesin... Gel gör ki beyin izin vermiyor bu gidişata! Koli diyor, paket diyor, nakliye diyor, eşyalar diyor. Ne gevşeme kalıyor ne gülümseme. Hepsi silinip geriye kalıyor bir tek endişe.

O nedenle bu kez aklın yolunu izlemede kararlıyım. Kendimi gereksiz endişelere gark etmeden evvel, mantıklı olanı yapacağım ve "Ben bilmem BEYİN bilir!" ilkesinden şaşmayacağım. İşlerimi günü gününe kotaracağım, haftasonu kendimi kolilerle birlikte eve kapatacağım, her gün en az iki paket yapmadan uyumayacağım ve alnımın akıyla yeni evime taşınacağım. Gençliğim Türk varlığına armağan olsun! Dinimiz, sübaneke, amin!

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Back? Maybe!

Geri döndüm gibi geldi biraz. Biraz da çekindim. Tam bilemedim.
Geçen zaman: 10000 Alınan Yol: 0
Ufaktan geri dönüş maksatlı minik bir giriş şarkısı? Neden olmasın?