24 Eylül 2010 Cuma

Learn to Fly

Sorularım var,
Sorunlarım var,
Alınacak yanıtlarım,
Verilecek cevaplarım var.
Diyerek kapına geldiğim gece, sallama çay eşliğinde sallama bir sohbetle başlayıp sallanan bir yatağın üzerinde terleyen iki başlı bir garip hayvan şeklinde sonlacaktı der miydin? Ben derdim.
Hep böyle oldu şimdiye dek. Gittiği yere dek böyle sürecek. Birbirine karşı koyamayan iki tenin sorunları da terler ve boşa giden spermlerle birlikte peçetelere silinecek. Müzik çalarken, çaylar içilecek ve bilgisayarda arabalarımız yarışırken "Ne diyecektin sen bana?" sorusuna "Hiiiiç... Unuttum!" diye yanıt verilecek.

Olsun, memnunum ben halimden. Sanırım en kötüsü de bu esasen.

23 Eylül 2010 Perşembe

Help! I need somebody!

Yorumlarla ilgili sıkıntıma derman olan sevgili Ayris'e teşekkürü borç bilirim a dostlar. Buradan bir kez daha ileteyim istedim.
Böylelikle, yazdıklarına yorum getirilmesini istemeyen dar kafalı bir garip mekan sahibinden; her görüşe açık, hatta yorumlara aç hür zihniyet'e terfi etmiş bulunmaktayım. (Yihu!)
Sizler de ister geriye ister ileriye dönük görüşlerinizi gönlünüzce bildirebilirsiniz bundan gayrı.
Hepimize hayırlı uğurlu olsun!



22 Eylül 2010 Çarşamba

Sinirliyim Bu Kez*

Hayatını başkalarının otuz bir malzemesi olmaktan korkarak ve yaşantısını buna göre sınırlandırarak geçiren genç bayanlara ne kadar üzülüyorsam, "Selam, ben Pelinsu. fizikte 3.sıfa geçtim bu yıl." cümlesine çadır kuran adam müsveddelerine de o kadar sinirleniyorum.
"Cümlede geçen "fizik" lafı senin engin hayalgücünde çağrışımlara vesile oldu da mı ayaklandın bre dürzü? Yoksa şahsına hitap eden her dişi mi sende bu etkiyi yaratıyor?" demek istiyorum kendisine.

Bir tarafta entellektüeliteden ölen elit bir güruh var, "Seksi tabu olmaktan çıkaralım arkadaşlaaaar" motivasyonuyla her yerde söylemler döşüyor -ki zaman zaman kendimi bu akıma kaptırma gafletinde bulunuyorum. Her sefer ağzımın payını alıp nerede yaşadığım hatırlatılıyorum allahtan- diğer yanda da "Ağbi oha yeaa kaşara bak, seksli meksli konuşuyor! Bunu alacan, eve götürecen, böyle inlete inlete, kanırta kanırta..." diyen amsalak zihniyet.
Bu ne a.k? Nasıl bir çatışma, nasıl bir kutuplaşma aldı yürüdü bu memlekette? Ya modernlikten(!) her önüne gelen veren duygusal boşluk kraliçeleri, ya da bir merhabaya s.k kaldıran şehir abazaları? Yok mudur bunun bir ortası, yok mudur ağız tadıyla sevişen genç dimağlar?
Yok arkadaş, ben çekiliyorum bu sahalardan. "Güzel kızlar sıçmaz, osurmaz" ya da "Benim sevgilim otuz bir çekmez" gibi daha güvenli konularda sürdüreceğim savaşımı. Yıldım yeminle...


*Başlıkta yok ama buradan gelsin anın asabi ambiansındaki şarkı

20 Eylül 2010 Pazartesi

Comfortably Numb

Blog dünyası sucks!
Kendimin az değişik versiyonlarının varlığını keşfetmek hiç yaramadı bünyeme.
Unique ve de antik olduğuma inandığım huzurlu günlerimi mumla arıyorum.
Beğenmedim. Hiç. Benzemezdi hani kimse bana...


17 Eylül 2010 Cuma

No Women No Cry

Ay hev sam kuvesçıns:
  • 20 küsürlerindeki taş bebekler neden 45'lik azgın tekelerin kollarına atılmaktan pek mesut olurlar?
  • Edebiyat-müzik-resim vb sanat üçgenlerinin iç açılarının toplamı olmuş ablaların, recep ivedik kültürlülüğündeki hırbolar karşısında dibinin düşmesinin sebebi nedir?
  • Neden çift anadalını master degree ile taçlandırmış memeli beyinler lise terk heriflere koşarak giderler?
  • Son derece sündürebileceğim bu listeye emsal teşkil eden bağyanlar sadece benim çevremi mi oluşturur, yoksa her yerde örneklerine rastlamak mümkün müdür?
"Eh vre erenler senin çevren kötüymüş, ben ömrümde böylesini görmedim" diyorsanız eyvallahım var, gıkımı çıkarmam. Gerisini okumanıza da gerek yok zaten. başka bir yazıda görüşmek üzere, esen kalın...

Fakat "Ay evet yeaaa, nedir bu hatunların derdi dostum? Nerde iiyyvvrennçç bir tip var onu buluyolağğ!!" diyorsanız o halde "Tüm kızların beyni, soğancıklarının gölgesinde kalmıştır" tezime de katılıyorsunuzdur herhalde.
Evet tabi ki erkekler de zeka küpü değil, evet hepsi amsalak, evet hepsini istesen parmağında çevirirsin vs vs vs... Ama konu o değil a güzelim, az sakinleş de soluklan hele. Bak bir daha düşün şimdi, getir tüm parçaları bir araya. Vallahi sen de göreceksin ortaya çıkan resmi: Kız milleti resmen gerizekalı!
Eğer yazının girizgahında anlatılan abiler, o caanım ablaları türlü katakullilerle tavlamayı başarabiliyorsa hala... Hala "Ya yaşı büyük ama ben zaten çocukken de Richard Gere'i Leanorda di Caprio'ya tercih ederdim" ya da "Tahsil önemli değil bebüşüm, yani evet iş de bulamadı hala ama benim param var çok şükür, hem ne üniversite mezunu dallamlar üzdü beni bugüne dek" ve hatta hatta "Entel camianın elitist tavrı çok bunaltıyor beni. Ben toplumsal gerçeğimizin en saf halini yakaladım Recep'imin ivedi stilinde..." gibi fikirlere inanıp aşkı bunun peşinde kovalıyorsa dişi kişiler... Daha da konuşmam ben arkadaşım! Evet kadınların EQ'su yüksek ve evet erkeklerin de IQ'su. İşte o yüzden de kadınlar duygusalken erkekler düz mantık, işte hep EQ'nun suçu falan ama eeeh yeter be a.q der insan. Bunun adı düpedüz gerizekalılık işte! Bir kabul edin bunu önce, sonra sohbetimize devam edelim...

P.S: Erkeklerin topunun köküne hep birlikte kibrit suyu dökeceğimiz yazımız çok yakında burada olacak. Bizi izlemeye devam edin.

14 Eylül 2010 Salı

Flesh and the Power it Holds.Vol.2

Hızla soluyan bedenim, terli göğsünün üzerine düşünce farkettim kalbinin ne kadar hızlı çarpmakta olduğunu. Soluğumu düzenlemeye çalışırken ben, sen öksürdün kuvvetlice. Ciğerlerinin kasılmasını kasıklarımdaki sızıyla hissedince anladım artık içinden çıkmam gerektiğini ve canımın hiç istemediğini de.
Anahtar kilit gibi, yap-boz'un en güzel iki köşe parçası gibi, Bonnie & Clyde, köfte ve pilav ve dünyadaki tüm güzel ikililer gibiydik.
Tek gibiydik. Ter gibiydik.
Asında b.k gibiydik.
Sevişmenin kitabını yazarken sevmenin el kitabını bile okumamış cahil yazarlardık.
Cahil cesaretiyle kalkışılmış bu ilişkiyi bala g.te yıllarca sürükleyebilmiş şanslılardık. Sevmeyi öğrenemeden aşık olacak kadar şanssızdık.
Şimdi eylül. Gündüz şimdi. Günlerden salı ve yağmurlu pencereler var etrafta. Bu satırları yazmak ne de kolay şimdi. 
Gece olsa halbuki... Esintiden tülün havalandığı nisan pencereleri olsa etrafta... Cuma olsa mesela ve hazla soluyan bedenim terli göğsünün üzerinde olsa ve sen içimden hiç çıkmamış olsan ve bu satırları baştan yazacak olsam... Aşk derim sadece. Birlikte atan kalpler derim. Derim yanıyor derim derinle birlikte. Kocaman bir yangınız ama cürumumuz kadar yeri bile yakamıyoruz derim. Bir kez daha sevişmekten başka bir şey geçmez aklımdan. Toparlanmasına fırsat vermediğim soluğunu dilimle ıslatırım ve  ıslak nefesin en güzel yerlerimi öpsün isterim. İsterim zaman dursun, sevişmemiz donsun. Gündüz gelmesin hiç. Tüller uçuşsun hep. Satırlarım aşklı kalsın. Aşkımız baki kalsın. Bakiyemiz yarına kalsın. Sen kal. Gitme. Hiç.
Gitme sen hiç. Gitmesen hiç...

8 Eylül 2010 Çarşamba

Yine mi Güzeliz Yine mi Çiçek?

Bayram iyidir. Bayram candır.
Gidin ananızı babanızı görün.
Amcanızı öpün.
Teyzenizi gıdıklayın. (Dayım yok, ben bilmem ona ne yapılır.)
Zaten kalmış bu insancıkların toplasan 10-20 sene ömrü. Kırmayın kalplerini.
Çeşme'ye, Antalya'ya yıllık izninde neyim zaten gidersin vre yavşak! Daha ömrün bol, k.çını yaymaya bayramı alet etmesen de olur benim ziihnimce.
Ha bir de bu deyyusların bayramda güneye kayıp, Rus turistlere kayamadım diye hayıflanırken çocuklarını valideye, kaynanaya bırakan cinsi var ki, onları hiç sorma!
Sorma, ağzım bozulur yoksa!
Sen daha kendi anana babana hayırlı evlat olmayı becerememişsin, beli iki büklüm yaşlı insaları canavar veletlerinle baş başa bırakmışsın, üstelik de "Torunları bayramda yanlarında olunca annemgiller çok mıtlı oluyooo" kisvesini düstur edinmişsin, ben sana daha ne diyeyim? Sizin yetiştireceğiniz nesillerden ürkerim, daha da bir şey demem.
Evet, o damarları pörtlemiş, çilli, lekeli ve bumburuşuk soğuk elleri tutup ağzıma yapıştırmak benim de favori işim değil ve yer yer kabuslarıma giriyor amma yapmak lazım canlar. Yapmak lazım güzeller.
Öptüğünüz el sayısı, gezdiğiniz mezar sayısı karşısında mağlup olunca vicdanınız da sizi mağlup eder! Uyarmadı demeyin!
O değil de... Bu ellerini öptüğümüz yaşlı insanlar var ya. Tam sen eğilmiş onun elini tutarken ve o da "Berhudar ol çocuğ..." derken bir anda sivri dişleri fırlayıp ensene yapışsa ve cümle "Kan verenlerin bol olsun! Nihahaoahsasıeeorğeğagh!" şeklinde sonlansa bambaşka olmaz mıydı herşey? 
Negzel olurdu bea!

7 Eylül 2010 Salı

Singing in the Rain...

Böyle de bir şey var bu hayatta.
Önce yala bir uçtan öbür uca. Sonra yut tek hamlede oburca.
Git yenisini al dükkandan. Bu kez yutma ama.
Komidininin üzerine koy. İçin sıkılır gibi oldu mu geceleri...
Tutup yar ortasından ikiye.
Minik yudumlar almaya başla, yeni gelmiş gibi. Hatta dibini de vur masaya, orada olmayanların hatırına.
Gör bak nasıl da içine ay doğacak.
Ya da belki batacak.
İçine batacak.
"Keşke daha yavaş yudumlasaydım, gene bitti körolasıca!" diye hayıflanacaksın.
Gün ortasında birden duracak,
- Acaba a-da-ko değil de ku-ya-ra mıyım lan?
diye soracaksın.
"Bu son aldanışım değildi, biliyorum. Güveniyorum çünkü insanlara" diyeceksin bakkal seni kazıklayınca.
Daha güzel bir insan olacaksın beş vakte kadar ve daha aylak.
İnan bana. Bensiz de kalma.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Flesh and the Power it Holds


Beni hiç mi istemedin de ben bilemedim? Hangi anda sıkıldın bu kadar acaba?
Her çarpışmamızda kırılırdık ve ufalanırdı duygularımız biraz daha, evet. Ama partikül boyutunu ne kadar küçültürsek birbirimize karışma oranımız o oranda artardı, hissederdim. Şimdiyse her şey bambaşka.
Elastik çarpışma yaşıyoruz artık. Her çarpışmamızda sekip birbirimizden biraz daha uzağa düşüyoruz. Kırılmıyoruz işin kötüsü. Ufalanmıyoruz. Sapasağlam duruyoruz ve de uzak.
Zayıf olup da sana yakın olmak, sağlam ve uzak versiyonum kadar yakmıyordu canımı. Seni seven halimi seviyordum ben, tabi sen de hala bana aşıkken. Şimdi akıllı, güçlü, sensiz ve kendine yabancı. Mantıklı attığım her adımdan sonra mantığımı s.keyim demek, içip içip kapına dayandığım günlerin pişmanlığından daha yakıcı. En çok da mideme.
Midemi yakan bu acıyı alkolle yıkayayım, kendimi sokaklara vurayım, bunalımdan bunalıma koşayım, anlamsız "blog"lara ergen esanslı aşk yazıları yazayım diyorum ama "Koca adam oldun artık.." cümlelerin kafamda eko yapıyor. Oysa "Küçük aptal.."derdin eskiden bana. Ne ara hem büyüdüm hem akıllandım? 
İlk ne zaman ortadan kaybolduğum barların tuvaletlerinde gözyaşlarımla acılarımı yıkayamadım?
Gel, gene birbirimize sarılıp birlikte ağlayalım. Olmayan geleceğimizin yasını beraber tutalım. Ağlamanın zayıflık, gelecek hayallerinin aptallık, sevgi sözlerinin saçmalık olduğu bu halimiz ötanaziyi haketmedi mi sence de?